KUR’AN-I KERİM’DE “KORKU” KELİMESİ ÜZERİNE BİR İNCELEME (1) - rahle.org

KUR’AN-I KERİM’DE “KORKU” KELİMESİ ÜZERİNE BİR İNCELEME (1) - rahle.org

KUR’AN-I KERİM’DE “KORKU” KELİMESİ ÜZERİNE BİR İNCELEME (1)


Facebookta Paylaş
Tweetle

Gazi ÇOBAN

Kur’an’da geçen bir kelimenin anlamının doğru tespit edilebilmesi ve anlamı açıkça anlaşılmayan bir kelimenin manasının açıklığa kavuşturulabilmesi için; bu kelimelerin, eşanlamlı olduğu sanılan diğer kelimelerle bir araya getirilmesi, birbirleriyle kıyaslanması, birbirine benzeyip benzemediklerinin incelenmesi ve şayet var ise zıt anlamlılarının da belirlenmesi ve nihayet bu kelimelere tekabül eden diğer kelimelerin de ortaya konulması suretiyle belli bir düzen içerisinde değerlendirilmeleri ve kelimenin geçtiği bölümün tüm çevresine (siyak-sibak) bakılması gerekir.(2)

Diller, yapıları gereği dinamik ve değişken bir karaktere sahiptir. Bir kelime, farklı bir şeyle/olay, zaman, zemin, medeniyet, toplum vb.- karşılaştığında taşıdığı anlamda bir farklılaşma meydana gelebilir. İslam öncesi Arap toplumunun kullandığı bazı kelimeler, yeni bir hitapla/vahy ile karşılaşma sonrası, bu tür bir vakıa yaşadılar. Bazı kelimeler, anlam dünyalarında yeni ilaveler yaptı veya eksilti, ya da kelime boyutundan kavram/mefhum boyutuna taşındı. Asr-ı saadet arap dilinin bu serüvenine vakıf olmadan vahyin meramına ulaşmak muhaldir.

Arapçadaki bu tür kelime/kavram gruplarından biri de; “korku” kelimesidir.   Türkçede “korku” kelimesiyle işaret edilebilen birçok “hal”, Kur’an-ı kerim de yaklaşık 10 farklı kelime ile ifade edilmekte. Hatta bazen aynı ayet içerisinde de kullanıldığı olmakta. Yazıyı, bu kelimelerin aralarındaki bağlam ve nüansları göstermek için kaleme aldık. Bunun için birçok sözlük ve kavram çalışması yapılmıştır/Ebu hilal Askeri- Ragıb İsfahani-Firuzabadi-Ebu’l Beka Kefevi vs

Bu kelimeler, başlık olarak şöyle;

1-havf

2-takva

3-haşyet

4-ru’b

5-feza’

6-rahbet

7-rav’

8-işfak

9-vecel

10-vecs

Ayrıca bir kelime daha var ki Kur’an’da geçmiyor; “hevl” Şimdi bu kelimeleri inceleyelim;

1-Havf

“Emn” in zıddıdır. (4) Kasas, 28/31 de “Ey Musa!' Beri gel, korkma!. Çünkü sen güvenlikte/emniyette olanlardansın”. Buyrulmuştur. Ayrıca bkz Kureyş, 106/4.

"Havf, kalbin; Allah'ın va 'd ve vaid'inden haberdar olması nedeniyle, sükünet, gönül huzuru ve güven duygusundan yoksun olması halidir".  /Fıruzabadi, besair, c.II s.577.

Havf; dünyevi ve uhrevi işlerdeki korkuyu anlatmak için de kullanılır.

Havf; gelecekte olması istenmeyen, ancak bir takım emarelerinden dolayı vuku bulması kuvvetle muhtemel bir olay nedeniyle “kaygılanmak” anlamına gelir. Bu olay sevilmeyen ve hoşlanılmayan bir şey ise, bunu beklemekten “havf” meydana gelir. (Ragıb el-isfahani). Şayet sevilen bir şey ise bunu beklemek; “rec’a veya tama’ ” dır. “beyn e’l havf ve’r-rec’a/korkuyla ümit arasında” ifadesi baz alındığında “rec’a/ümit”in zıd kutbunda bir yere konumlanmakta.

Allah’a cc karşı duyulan havf; Rabbin azametinden duyduğu korku ile hevasının ardına gitmemek, nefse zabıt olmaktır.

Burada korkudan çok, Allah’ın emirlerini yapmamak, yasaklarını ihlal etmek suretiyle O’na karşı saygısızlık etmekten kaynaklanan bir ıstırab, bir elem ve kalbi rahatsız eden bir halet-i ruhiye söz konusudur. (Seyyid Şerif Cürcani)

Firuzabadiye göre havf kelimesi Kur’anda 5 anlama gelir;

-Katl korkusu 2/155

-Savaş tehlikesi 33/19

-Endişe 2/182 ve kaygı 2/229-4/3-

-Azaltma, noksanlaştırma

-Azab ve ukubattan korkmak 32/16

2-Haşyet

Sözlükte, bir şeyden çekinmek, korkmak”/ala harfi ceriyle “kaygılanmak” demek.   “Ta’zimle birlikte bulunan, kaynağı “ilm” olan bir korku türü”/ İsfahani ..

“Kulları içinde, Allah'tan ancak âlim olanlar 'içleri titreyerek-korkar/haşyet'” /35/28  “Kalbin, gelecekte vüku bulacak bir şeyden dolayı üzülmesi/elem duymasıdır. Bu elem, bazen kulun kendi içindeki gizliliklerden(yasakların ihlali vb), bazen de Allah’ın celal ve heybetini tanımasıyla hissedilir”. /Cürcani;

Haşyet, mutlak ürküntüden ibaret bir korku değil, mahabbet ve ta’zim ile beraber olan saygılı bir korkudur. Dolayısıyla, taatle hüsni mutlaka layık ihsana yakaştıracak yüksek aşk heyecanı uyandıran güzel bir halet-i ruhiyedir. /Elmalı;

Kur’anda kullanıldığı anlamlar da şöyle;

-mü’minleri, meleklerin Allah’a cc bilinçli bir şekilde saygı duymaları.. 2/150, 5/3,44,  9/13, 13/21, 21/49, 35/18, 28,  39/23,  67/12

2/74 de taşların haşyetinde bahsedilir. Katı kalplilerle kıyaslama yapılırken, taşların haşyetullahdan dolayı dağlarda aşağı düşmeleri haber verilir. Katılaşan kalbin virüsü “kibr”den aldığı uyarısının “taşlar” üzerinden gelmesi mükemmel bir teşbih… Dağlar, teklifin ağırlığı karşısında, haşyetten paramparça olurlar. 16/49

“Haşyetten murad, Allah’ın azameti, heybet ve celali karşısında, tamamen saygıya dayalı bir inkıyad/boyun eğmedir.” /Zemahşeri;

“Ancak zikri(kitabı) takib eden ve gaybde rahmana haşyet besliyen kimseyi sakındırırsın, işte onu hem bir mağrifetle hem bir ecri kerîm ile müjdele” 36/11

İnzar, itaatle dinleyen bir kulak ve huşu’ ie titreyen bir kalbe misafir olursa ağırlanır.

a-Azamet ve celalinden dolayı Allah’a cc ta’zim duymak/ Bu anlamda geçtigi ayetler. için bkz. Bakara, 2/150; Maide, 5/3, 44; Tevbe, 9/13; Ayrıca Ra'd, 13/21; Enbiya, 21/49; Fatır, 35/18; Zümer, 39/23 ve Mülk, 67/12

b-Uygun bulmamak, onaylamamak, kerih görmek.   18/80

c-Gelecekte olması muhtemel kötülük, masiyet, kıtlık, fakirlik, ayıplanma vb şeylerden dolayı kaygılanmak, çekinmek; kaygılanmak 20/94, 20/77 ayetlerde- çekinmek 33/37ayetlerde bakılabilir.

3-İşfak

“Kalbin rikkati ve yufka yüreklilik olup, üzerine titrediğimiz bir şeye gelebilecek tehlike ve zararlara karşı kalpte duyulan hisdir. Bu nedenledir ki çocuğu üzerine titreyen annenin bu hali “şefkat” diye isimlendirilir.” /Ebu Hilal Askeri

İşfak ve haşyet bu ayette birlikte kullanılır: “Onlar ki Rabblerine saygıdan/haşyetten titrerler/müşfikun.” 23/57

“İşfak, korkuyla karışmış bir ihtimam gösterme halidir. Çünkü şefkat gösteren, şefkat gösterileni sever ve ona herhangi bir zararın ilişmesinden korkar.”/ Ragıb İsfahani

“İşfak; rikkat ve zayıflığı bilme ile birlikte olan korku demektir.”/ Fahreddin Razi. Bazıları da işfak; “korkunun semeresi, neticesi” demişler.

Hülasa, müşfik; haşyetle işfak derecesine yani haşyetin zirvesine varan kimseyi işaret eder.

21/49, 52/26-27 ayetlerine bakıldığında işfak; korkunun latif bir hali olarak ortaya çıkar. Korkan kimsenin, korkulan kimseden bir rahmet ümidi ile korkmasıdır. (5)

Elmalı’ya göre işfak; tül gibi rikkat ve incelik anlamında olup, korkunun en şiddetli derecesidir.

Kur’anda, genellikle mü’minlerin, Allah’a ve ahiret gününe inanmalarından dolayı, Allah’ın azamet ve celali karşısında titremeleri, ürpermeleri anlamında geçmektedir. “Rablerinin azabından korkarlar/müşfikun.” 70/27

“Ya!.. Fısıltınızdan önce sadakalar takdim etmekten korktunuz mu?/işfak. Mâdemki yapmadınız Allah da size tevbe lütfetti, artık namaza devam edin ve zekâtı verin ve Allah ve Resulüne itaat edin ki Allah Habîrdir her ne yaparsanız” 58/13

Burada ashabın çekindiği maddi sadakalar değil, sorumluluğu yerine getirememenin ağırlığıdır. Bu korkuya ayet “işfak” diyor. 33/72 de dağların, emanet karşısındaki tavırlarını anlatırken geçmekte. “Biz emaneti, göklere, yere ve dağlara teklif ettik de onlar bunu yüklenmekten çekindiler, (sorumluluğundan) korktular./eşfakne” 33/72

18/49 da, ahirette müşriklerin kitabların aldıklarındaki ürperti ve korkularını ifade eden sahnede geçiyor. “Kitap ortaya konmuştur: Suçluların, onda yazılı olanlardan korkmuş olduklarını görürsün/müşfikun. "Vay halimize! Derler, bu nasıl kitapmış! Küçük büyük hiçbir şey bırakmaksızın (yaptıklarımızın) hepsini sayıp dökmüş!" BöyIece yaptıklarını karşılarında bulmuşlardır. Senin Rabbin hiç kimseye zulmetmez.”18/49

4-Rahbet

Tedirginlik ve sakınma ile beraber hissedilen bir korkudur./isfahani. Kalbin istenilen / beğenilen bir şeye olan meyli anlamındaki “rağbetin” zıddıdır./firuzabadi. İşfak, korkunun uzun ve devamlı olmasını ifade ettiğinden nasara azizlerine “rahib” derlerdi./ruhbaniyet

El-askeri’ye göre “haşyetle” ortak olduğu bir tarafı vardır ki, ilmden dolayı derin bir ta’zimi ifade etmesidir.

“Ey İsrailoğulları, size verdiğim nimetimi hatırlayın, bana verdiğiniz sözü tutun ki, ben de size verdiğim sözü tutayım ve sadece benden korkun!/fe’rhebun” 2/40 Va’din yerine getirilmesi konusunda endişe içinde olmak, “rahbet” ile ifade edilmekte..

 “Yanınızdakini (Tevrat'ı) tasdik edici olarak indirdiğim (Kur'ân)a iman edin, O'nu, inkar edenlerin ilki siz olmayın, benim âyetlerimi birkaç paraya değişmeyin. Ancak benden korkun./fet’tekun” 2/41

Vahyi inkar ve tebdil, akibeti azab olması yönüye “sakınılması” gereken bir amel..

   Fahreddin Razi, bir mükellef hakkında iki anlamda korkudan söz edilebileceğini belirtir;

a-“ilm ile korkmak”; insanın yapması emredilen her şeyi yaptığına, yasaklanan diğer şeylerden de uzaklaştığına kesin inanması durumunda, o kişinin bu korkusu gelecekle ilgilidir. Allah cc melekler hakkında; “Üstlerinden,  Rablarının korkusunu/mahafetini duyarlar ve her ne emr olunurlarsa yaparlar”  16/50 buyrulmakta.

b-“zann ile korkmak”; kulun, emredilen şeyleri yaptığını, yasaklardan da kaçındığını kesin bir şekilde ifade edemediğinde, kendisinin sevap ehline dahil olamamaktan dolayı korkmasıdır.

Beydavi ve Alusi’ye göre “rahbet”, “takvadan” daha aşağı derecede bir korkuyu ifade eder.

5-Feza’

Sözlükte; korku, ürkme, panik, kaygı anlamlarına gelir. Bir düşman baskını, korkunç bir ses ve benzeri ani bir tehlike karşısında, kalbi adeta yerinden oynatacak kadar şiddetli ve birdenbire ortaya çıkan, insanı rahatsız eden bir korku türüdür./el-Askeri

Korkutan bir şeyden dolayı insanın başına musallat olan rahatsız ve tedirgin edici ya da uzaklaştırıcı bir duygudur. Bu; merak, kaygı, endişe, tasa, matem, üzüntü, korku, keder, gam, yeis anlamlarına gelen “ceza’ “ türünden bir duygudur. Allah’a karşı kullanılmaz, yani “feza’tü mine’llah” denmez.

Elmalı’ya göre “feza’ “;korkunç bir şeyden şahsa arız olan tutukluk ve ürkeklik, yani korkudan sarsılma halidir. Kıyamet gününde müminler için,

“O en büyük korku/feza’ bunları üzmez; kendilerini melekler: «Size söz verilen gün işte bugündür» diye karşılarlar.” 21/103

“Kim iyilikle gelirse, ona daha iyisi verilir ve onlar o gün korkudan/feza’dan emin kalırlar.” 27/89 Ayetten de anlaşıldığı gibi feza’, “emniyette” olmamanın ortaya çıkardığı ve sarsıntı ile gelen bir korkudur. Havf ve feza’ 38/22 de birlikte gelir;

“(Melekler, insan suretinde) Davud'un yanına giriverdiler de onlardan telaşa düştü/feza’. Ona « Korkma/la tehaf!» dediler, biz iki davacıyız, birimiz diğerinin hakkına tecavüz etti. Şimdi sen aramıza doğrulukla hükmet ve aşırı gitme de bizi doğru yolun ortasına çıkar.”

Feza’; ilk andaki ürperti olarak belirmekte, sonra yerini “havf” almakta. Feza’, kalbin ani çırpması olarak kısa sürekli olmakta, “havf”, mmiik ve hareketlerde bunu aşikar eylemekte.

Feza’; diğer korku türlerinden farklı olarak, insanı paniğe sevkeden, dehşete düşerek ürküp kaçmasına yol açan bir anlam taşır.

“Allah'ın huzurunda, kendisinin izin verdiği kimselerden başkasının şefaati fayda vermez. Nihayet onların yüreklerinden korku/feza’ giderilince: Rabbiniz ne buyurdu? Derler. Onlar da: Hak olanı buyurdu, derler. O, yücedir, büyüktür.” 34/23

“O telaşa düştükleri/feza’ zaman görsen, artık kaçamak yoktur, yakın yerden yakalanmışlardır.” 34/51

6-Ru’b

“Sözlükte “ru’b”; korku ve endişe duygusuyla dolu olmaktan dolayı bir şeyden ayrılmak/uzak durmaktır.”/İsfahani. Kelimenin asıl manası “doldurmak” tır. “Ru’b” da kalbi korkuyla doldurduğu için bu isim verilmiştir.

“Feza’ ve havf anlamında kalbe atılan bir tür korkudur.”/Cevheri. “Allah’ın cc, kâfirlerin kalbine koyduğu tedirginlik ve kaygıdır.”/Taberi. “Allah’ın hiç bir bürhan indirmediği şeyleri ona şerik koştukları için biz o kâfirlerin kalblerine korku/ru’b düşüreceğiz, onların varacakları yer, Cehennemdir, ne de kötüdür o zalimler yatağı” 3/151

“O vakıt ki Rabbin Melâikeye şu vahyi veriyordu: «ben sizinle beraberim, haydin imanı olanları tesbit edin, kâfirlerin yüreklerine dehşet/ru’b bırakacağım, hemen vurun boyunlarının üstüne, vurun onların parmaklarına.” 8/12

Ayetler çerçevesinde ru’b; Allah’a, ahiret gününe ve dirilmeye inanmayanların kalplerine atılan, tanımı zor olan ve ancak tadanların bilebileceği dehşet içeren bir korku türüdür.

Ancak 18/18 ayetinde kalbi “ru’b” ile dolacağı işaret edilen Efendimizdir (sav.)

“Kendileri uykuda oldukları halde sen onları uyanık sanırdın. Onları sağa sola çevirirdik. Köpekleri de mağaranın girişinde ön ayaklarını uzatmış yatmakta idi. Eğer onların durumlarına muttali olsa idin dönüp onlardan kaçardın ve gördüklerin yüzünden için korku ile dolardı/ru’ben.” 18/18 Bu noktadan sonra “ru’b” denilince aklımıza,  “kalbin dış bir etken tarafından dehşetle doldurulması” gelmelidir.

7-Vecel

“Havf” kelimesine çok yakındır,  “korku, korkmak ürpermek” anlamlarına gelir. “Bir kimsenin tedirginlik ve kaygı nedeniyle ürperti hissetmesi halidir.”/Ebu Hilal Askeri. “Korku duygusu ile dolmak, korkuyu hissetmek ya da korkudan tüylerin diken diken olması, ürpermesi.” /İsfahani

“Gücünden, cezasından korkulan bir zatın hatırlanması veya görülmesi sebebiyle kalbin şiddetli ürpermesi, sarsılması demektir”. /İbn Kayyım Cevziyye

“Gerçek mü'minler ancak o mü'minlerdir ki, Allah anıldığı zaman kalpleri ürperir/vecilet; karşılarında ayetleri okunduğu zaman, imanlarını artırır ve Rablerine tevekkül ederler.” 8/2

“Hani (melekler), (İbrahim'in) yanına girdikleri zaman, «selam» demişler, (İbrahim) de onlara: «Biz sizden korkuyoruz/vecilun» demişti.. (Melekler): «Korkma!/la tevcel! Gerçekten biz sana bilgin bir oğul müjdeliyoruz» dediler.” 15/52-53 “Ve Rablarının huzuruna varacaklarından yürekleri çarparak/veciletün- vergilerini verenler.” 23/60

Yürekleri titreten, ürperti veren, Rabb cc nin azamet-i kibriyasıdır.  Tüm mevcudat,  makamın azameti karşısında, mükellefiyetlerin zayıflığı ve acziyetini idrakle derin bir “titreme/vecel” tutmaktadır.

“Korku iki türlüdür. Birincisi ikab korkusu yani Allah'ın azabından korkmaktır. İkincisi ise azamet ve celal korkusudur. İkab korkusu, günahkârların hissedeceği bir korkudur. Celal ve azamet korkusu ise mukarreb melek, ya da gönderilen bir peygamber de olsa, yaratılmış olan her varlığın kalbinden çıkmayan bir korku türüdür.

Allah, "Zat"ı gereği, yaratmış olduğu varlıklara muhtaç olmayıp onlardan müstağnidir. Hâlbuki "Zat'' ı dışındaki diğer varlıklar ise O'na muhtaçtırlar. İhtiyaç içinde olan ise, zengin bir hükümdarın huzurunda bulunmaktan dolayı ondan korkar ve ürperir. Bu dehşete kapılma ve- korkma, hükümdarın vereceği cezadan dolayı olan bir korku türü değildir. Tam aksine, ihtiyaç içinde olan kişinin, onun kendisinden zengin, kendisinin de ona muhtaç olduğunu bilmesi, bu tür bir korkuya sebep olmuştur.” /Fahruddin er-Razi, Mefatilıu'l-Gayb, c.XV, s.95-96.

Yine F.Razi, Allah’ın anılması karşısında “titreme” ve “itmi’nan” ayetlerinin arasını şu ayet ile birleştirmekte; " ... Sonra derileri ve' kalpleri Allah’ın zikrine yumuşar... " Zümer, 39/23.

buyurulmuştur. Neticede "Bu ayetlerin arası nasıl uzlaştırılacaktır?' diye soranlara şu şekilde cevap vermektedir:" ... Gönül huzuru (=el-İlmi'nan), ancak yakin'in {vereceği manevi) serinlikten dolayı olur. Göğsün inşiraha kavuşması (ferahlaması) ise ancak tevhid bilgisiyle vuku bulur; vecel ise, ancak, 'ukubat(ceza)' korkusundan kaynaklanır. Dolayısıyla söz konusu iki hal arasında herhangi bir zıtlık yoktur. Bilakis, bu iki vasfın sadece bir ayette geçtiğini söylüyoruz.

Bu: “.. Rab/erine derin saygı göstermekte olanların ondan derileri ürperir, sonra derileri ve kalpleri Allah’ın zikrine yumuşar.” Zümer, 39/23. ayetidir. Bu durumda anlam, deriler, Allah'ın azabının korkusundan dolayı ürperir, sonra ise onların derileri ve kalpleri Allah’ın sevabını ümid ettiklerinde yumuşar” şeklindedir." / Fahruddin er-Razi, a.g.e., c.XV, s.96.

“Vecel; Allah’ın azabından korkmak(feza’)dır.”/ Kurtubi,    “ Bu kelimenin Kur'an'da geçtiği yerlere göre, "korku” veya "kalbi tedirgin eden, endişelendiren korku duygusu anlamına gelmektedir. Ona göre "vecel”, "havf” ve "feza'”türü korkudan farklı bir korku türüdür. Bu nedenle Kur'an'da özellikle mü'minlerin ayrıcalıklı vasıfları arasında zikredilmiştir. "Vecel” bazen, bilinmeyen bir akıbetten dolayı olabileceği gibi, bazen de, iclal ve saygıdan kaynaklanabilir. Bu kelime kalbe nispet edildiği zaman, Allah'ın azamet ve celali karşısında gönlün ürpermesi, titremesi anlamına gelmektedir.”/ Reşid Rıza

“Vecel, Allah'ın cezası hatıra gelince, O'nun azamet, heybet ve celali karşısında ürpermek olup, peygamberler ve t:akva ehli, kâmil mü'minler ile mukarreblere has ve onlardan hiç ayrılmayan bir korku türüdür.”/ İsmail Hakkı Bursevi

“Vecel; mücerred olarak "Allah" ism-i celali söylendigi zaman yani sıfatından hiç bahsedilmeden ve ef’alinden (=filllerinden) hiçbir şey gösterilmeksizin yalnızca "Allah" denildiğinde yüreklerin oynaması, kalplerin ümid-i rahmet ve şevk-ı mahabbet/sevgi heyecanı kaplaması, mahabbetle kanşık bir korku sarması, Allah'ın azamet ve celalinden dolayı bir ürperti kaplamasıdır” ./ Elmalılı M.Hamdi Yazır

Kur'an bütünlüğünde "vecel” kelimesi, Allah dostlannın, yine Allah'a olan saygı ve hürmetlerinden kaynaklanan ve kalbin ürpermesiyle gönülden hissedilen bir duygu halidir. Bu kelimeyi diğer "korku”  anlamına gelen kellmelerle aynı kategoride değerlendirmemek lazımdır. Zira bu kelimede korkudan daha çok, saygı, sevgi ve hürmetten kaynaklanan bir ürperti vardır.

8-Vecs

“Vecs; bir kimsenin aklına, kalbine, gelecekte olması vaat edilen bir şeyin işitilmesinden veya o şeyin sesinden, gizli bir sesten ya da bir başka sebepten dolayı korku, kaygı, endişe gibi bir şey doğmak, o şeyden irkilmek, önceden sezmek, bu önsezi nedeniyle tedirgin olmak, yadırgamak anlamlarına gelir./Cevheri

Hz. İbrahim'in yanına gelen şerefli misafirler (melekler)in, onun sunduğu semiz dana

eti yememelerinden dolayı Hz. İbrahim'in as içine bir korku düşmesi anlamında şu ayette geçmektedir: “(O vakit onlardan içine bir korku düştü/evcese. –‘Korkma/la tehaf-' dediler.” Zariyat 51/28 .

“Musa, içinde bir korku/havf- hissetti/evcese.” Taha 20/67 Burada “vecs”; kişinin içinde hissettiği fakat onu her ne kadar gizleyip saklamaya çalışsa da bazı hareketlerinden bunu açığa vurduğu korku anlamındadır. Dikkat edilirse, her iki ayette geçen "korku” türü ise, "kalbe doğan bir sezgi” şeklinde olup, kötü bir şeylerin olacağı vehmine kapılarak bir korku duygusu söz konusu olduğunda bu fiil kullanılmaktadır. Bu nedenledir ki Hz. İbrahim'e as ve Hz. Musa'ya as korkmamaları söylenmiştir.

Şu halde Kur'an'da geçen "evcese' kelimesi, dışarıda görülen ve insanın bir anda irkilmesi sonucunda ortaya çıkan, vehim veya vesvese benzeri bir korku türüdür.

9-Rav’

“Sözlüklerde hem "havf, "feza" anlamlannda hem de "saygı ve azametten dolayı hissedilen bir korku" tiirü olarak tanımlanmaktadır.”/Cevheri. “Feza’dan bir cüz olarak (kalbe) atılan bir korku türü anlamında“ Korkunun isabet etmesi” şeklinde kullanılır.”/İsfahani

Kur’anda bir ayette geçer; “Vaktâ ki İbrahim’den korku/rav’- geçti ve kendine müjde geldi, Lut’un kavmi hakkında bize mücadeleye girişti”. Hud 11/74

Hud 11/70-74 paragrafında 3 adet “korku” geçmekte; vecs, havf ve rav’. Buradan anlıyoruz ki, "rav'un" kelimesi uzun süreli olmayan, gelip geçici ve aniden ortaya çıkan korkuları ifade etmekte kullanılan bir kelime olup "havf anlamında bir korku değildir.

10-Takva

Kavramlaşmış bir kelime olup “vky” kökünden türemiştir. Sözlükte, “bir şeyi korumak, bir şeyi bir şeye karşı korumak, himaye etmek, korumada aşırı gitmek, sakınmak, bir şeyi düzeltmek, ıslah etmek” anlamlarına gelmektedir. Kelimenin kökünde “korkmak” değil, “korunmak” anlamı vardır. Dolayısıyla kavram anlamında bu incelik göz ardı edilmemeli.

“Takva, Arap dilinde canlı bir varlığın, dışarıdan gelecek tehlikeli bir güce karşı kendini korumasını ifade etmektedir. Bu kelime, daha önce de Arapça ‘da kullanılmaktaydı; ancak Kur'an sistemi içine girince önemli bir anlam kazanmıştır. Kur'an'da “takva”, herhangi bir tehlikeden değil, Allah'ın azabından ve insanı bu azaba sürükleyecek günahlardan korunma, sakınma anlamını kazanmıştır. Mekki ayetlerde bu anlam ön plana çıkarken, daha sonra inen Medeni ayetlerde "takva”, saf dindarlık anlamını yansıtır hale gelmiştir.”/ lzutsu,Toshihiko, (6)

“Nitekim mevcut bir değerlendirmede de, "takva” ve "muttaki” kelimelerinin Kur'an siyakında, "kâmil bir mü'mini tavsif ettiği sonucuna ulaşılmıştır”./Cebeci. Bu cihetle vahy düzleminde “takva” kelimesi; “Allah’a karşı gelmekten korunmak için gerekli önlemleri almak ve daima bu bilinç ile derin saygı/ta’zim şuuru içerisinde bulunmaktır'” şeklinde ifade edilebilir.

“Takva, kalbi günahlardan uzaklaştırmak.” /Firuzabadi. “Ve her kim Allaha ve Resulüne itaat eyler ve Allaha haşyet besler ve ona korunursa/ittika işte murada erecek olanlar bunlardır.” 24/52

Bu ayette "taat, haşyet ve takva"nın zikredildiğini belirten Firüzabadi: "Bu üç kavramın yan yana zikredilmiş olması da gösteriyor ki, takvanın hakikati 'itaat' ve 'haşyet'in dışındaki bir manadır ki o da, kalbi günahlardan temizlemektir' demektedir.

“Takva"; mü'min'in kendisini şüpheye daldıranı bırakıp, şüphesiz olana doğru yönelmesi demektir. Bu hareket tarzı, bazen zararsız (mubah) bazı davranışları da terk etmesine yol açar. Böylece takva sahibi kul, Allah'tan başkasına nefeslerinden birini dahi sarf etmez hale gelir. Bu ise “istikametin” ta kendisidir”/Gazzali

"Takva' kelimesini, yine Kur'an'da geçtiğini belirttiğimiz "feza” “ru'b”, "vecs”, "rav’" kelimelerinin yansıttığı "korku" türündeki anlamlardan biri ile tanımlamamaktadırlar. Dolayısıyla buradan şu sonuca varmak mümkündür, "takva; "havf, haşyet, işfak, rahbet, vecel” kelimelerinin yansıttığı anlamlarla örtüşmekle birlikte, onlardan farklı bir anlamda; özellikle "kâmil mü'min"in, Allah'ın varlığının bilincinde olması ve bunun da "kâmil mü'min"de bir şuur haline gelmesidir

            “Takva” Kur’an’da dört anlamda geçmektedir;

1-“Havf” ve “haşyet” manasında; “Ey insanlar! O Rabbinizden korkunuz ki, sizi bir nefisten yaratmıştır ve ondan da zevcesini yaratmıştır.” 4/1

2-“tahzir/sakındırma” ve “”tahvif/korkutma” manasında; “O, kullarından dilediğine kendi emrinden melekleri ruh ile indirir ki; Ben'den başka tanrı yoktur, Ben'den sakının, diye uyarsınlar.. 16/2 “İyilik, evlere arka taraflarından gelmeniz değildir. Fakat iyilik, muttakî olanın iyiliğidir. Ve evlere kapılarından geliniz. Ve Allah'tan korkunuz/muttaki olunuz ki felâha eresiniz.” 2/189

3-“Tehid” ve “şehadet” manasında; “Ey iman edenler! Allah'tan korkun/takva edin ve sağlam söz söyleyin.” 33/70 Yani, Allah'ı birleyiniz Allah'ın “bir” olduğunu söyleyiniz.

4-“ihlas” ve “yakin” manasında; “Kesinlikle Allah ve Resulünün yanında seslerini kısanlar (yok mu), işte onlar o kimselerdir ki, Allah kalplerini takva için imtihan etmiştir..” 49/3

“Bu budur, her kim de Allah’ın şeairine -kurbanlıklarına - ta'zîm ederse şüphesiz o kalblerin takvasındandır.” 22/32

“Kur'an'da geçmediğini zikrettiğimiz "hevl" kelimesi ise, "havf kelimesiyle anlam açısından örtüşen kelimelerdendir. Bu kelime; "taşımış olduğu tehlikenin boyutunun bilinememesi sonucunda meydana gelen korku” anlamına gelmektedir. Mesela;

"gecenin karanlığından 'hevl' etmek veya denizden 'hevl' etmek gibi. Zira hem gecenin karanlığında hem de denizde tehlike ihtimali söz konusudur. Fakat bu tehlikenin kesin olarak ne olduğunu önceden kestirrnek mümkün değildir.”/ Ebü Hilal el-Askeri

Özetle, Kur'an'da geçen ve "korku” anlamını yansıtan bahse konu kelimeler arasındaki, ilk bakışta görünmeyen bu anlam farkları, bize Kur’an mesajını daha iyi anlamamıza yardımcı olacak önemli ip uçlandır. Kur'an sadece "korku” kavramıyla ilgili değil, "sevgi' gibi daha pek çok kavramın yer aldığı iç içe girmiş, oldukça mütenasip, uyumlu bir kelime örgüsüne sahiptir. Bu örgünün, iyi bir şekilde analizi, ancak semantik metotla mümkündür. (3)

 

“Allah’tan korkandan/muttaki daha güvenilir kimse yoktur.” Hz. Ömer ra

 

Dipnot

(1)- Korku, Türkçe sözlüklerde “"Bir tehlike veya bir tehlike düşüncesi karşısında uyanan kaygı duygusu" ve "gerçek veya beklenen bir tehlike ile yoğun bir acı karşısında uyanan ve coşku, beniz sararması, ağız kuruması, kalp ve solunum hızlanması gibi belirtileri olan veya daha karmaşık fizyolojik değişmelerle kendini gösteren duygudur.” şeklinde tanımlanır.

   Felsefenin korku tanımı; "Olabilir sanılan bir kötülüğün uyandırdığı sindirici duygu”

Psikologlara göre "korku'; tehlikeler karşısında, kaçınılmaz bir şekilde ortaya çıkan temel bir duygu türü olup, en erken dönemlerde görülür ve insanın kendi varlığını koruma güdüsüne dayanır.

(2)- Izutsu, Toshihiko, Kur'an'da Dini ve Ahlaki kavramlar, Pınar Yayınları, 2. .Baskı, İstanbul 1991, s.62

(3)-İlgili makaleden faydalanılarak kaleme alınmıştır; Eş anlamlılık bağlamında

Kur’an’da "KORKU" ifade eden kelimeler üzerine analitik bir değerlendirme/Ali Galip GEZGİN

(4) Emniyet, güven

(5) “O muttakiler için ki Rabblarına gıyabda haşyet beslerler ve o saatten titrer dururlar/müşfikun.” 21/49

“Ve diyorlar ki: «Gerçekte biz daha önce (dünya hayatında) ailemiz içinde (akıbetimizden) korkardık/müşfikun. Allah bize lütfetti ve bizleri o semum (kavurucu) azabından korudu./vekana”. 52/26-27

(6)Kuran'da Allah ve İnsan, Yeni Ufuklar Neşriyat, İstanbul trz., s., 25, 300-305.

 

Copyright 2018 © RAHLE DERGİSİ