HUCURAT SURESİ - rahle.org

HUCURAT SURESİ - rahle.org

HUCURAT SURESİ


Facebookta Paylaş
Tweetle

 

Hakan ERDEM

Sure adını dördüncü ayette geçen Hucurat lafzından almıştır. Hucurat Hz Pey¬gamber (sav)'in hane-i saadetlerinin odasıdır ki, her bir odası müstakil olarak Efen- dimiz'in (sav) hanımlanna tahsis edilmiştir. Sure 18 ayetten ibarettir.

Medine döneminin son zamanlarında, hicri 9. senede inmiştir. Sure konu ola¬rak, toplumsal değerler sistemi üzerinde durmakta, erdemli toplumun nitelikleri¬ni açıklamaktadır.

Asn saadet diye nitelediğimiz zamanın ideal İslam toplumu, birdenbire toprak¬tan çıkar gibi kendi kendine oluşmamış, kökü derinliklere inen ve göklere kanat germiş olan bir ağaç gibi yavaş yavaş tabii olarak büyümüş, gelişmiştir. Bu gelişim bitmez, tükenmez bir çaba sarfetmeyi, basiretli faaliyeti, edebi, terbiyeyi, eğitimi zorunlu kılmıştır. Bu sure içerdiği konular bakımından Mü'minlere bu yönde önemli ahlaki meziyetleri, terbiye unsuriannı ihtiva etmektedir.

1. "Ey iman edenler! Allah'ın ve rasulünün huzurunda öne geçmeyin ve Al¬lah’tan korkun. Muhakkak ki Allah işitendir, bilendir.

2. Ey iman edenler! Seslerinizi Peygamberin sesinden yüksek çıkarmayın. Bir¬birinize bağırdığınız gibi, peygambere yüksek sesle bağırmayın ki farkına varmadan amelleriniz boşa gitmesin.

3. Seslerini Peygamberin yanında kısanlar, muhakkak ki onlar Allah'ın gönülle¬rini takva ile imtihan ettiği kimselerdir. Mağfiret ve büyük mükafat onlaradır.

4. Sana hücrelerin ötesinden seslenenlerin çoğunun akıllan ermez.

5. Eğer onlar, sen yanlanna çıkıncaya kadar sabretselerdi kendileri için elbette daha hayırlı olurdu. Ve Allah gafurdur, rahimdir’’

"Ey iman edenler Allah’ın ve Rasul’ünün huzurunda öne geçmeyin ve Allah’tan korkun. Muhakkak ki Allah işitendir, bilendir." 

Hitabın böyle nida ile başlaması, muhataba, gelecek sözün önemine dikkat ve önemle dinlemesi gerektiğini hatırlatır.

"Allah ve Rasul'ünün önüne geçmeyin" ifadesi hususunda Dehhak şöyle der "Allah ve Rasul’ünden önce dininizin hükümlerinden herhangi bir husustâ hüküm vermeyin" Beyzavi ise şöyle der "Bir konuda Allah ve Rasul'ü hüküm vermeden önce siz kesin hüküm vermeyin." Bir görüşe göre de "Rasulullah (sav) in önüne geçmeyin" demektir. Rasulullah (sav) ile beraber Allah (cc)'ın isminin zikredilme¬si ise O'na saygı göstermek ve Onun Allah katında saygı gösterilmesi gereken bir mekana sahip olduğunu bildirmek içindir.

Bu ayetin sebeb-i nüzulü ile ilgili olarak Katade der ki: Bazı kimseler "şöyle ve¬ya böyle bir ayet inseydi daha iyi olurdu" türünden sözler söylerdi. Bunun üzeri¬ne bu ayetler indi.

Sahabe, Rabb'leri ve Peygamberlerine karşı edepli tavn sürekli takınmışlardır. Allah ve Rasul'ünün hükmü gelmeden önce hiçbir şey öne sürmemişler, Rasulul- lah'ın (sav) işareti olmaksızın hiçbir görüş serdetmemişler, onlann kavline müra¬caat etmeden hiçbir konuda hüküm vermemişlerdir.

Imam-ı Ahmet, Ebu Davut Tirmizi, Ibn-i Mace, Muaz Ibn-i Cebel (ra) dan ri¬vayetle derler ki: Hz Peygamber (sav) kendisini Yemene vali olarak gönderdiğin¬de: Neyle hüküm vereceksin?" der. O da "Allah'ın kitabıyla karşılığını veriri1. Rasu¬lullah (sav): "Ya onda bulamazsan" diye sonduklannda "Rasulullah (sav)'ın sünne¬tiyle" diye cevap verir. "Onda da bulamazsan" denildiğinde o da "Kendi görüşü¬me göre ictihad ederim" diye cevaplandınr. Rasulullah (sav), elini göğsünün üze¬rine koyarak: "Peygamberin elçisine peygamberin sevdiği yolu benimseten Allah’a hamd olsun" buyurur.

Bu edep öyle bir noktaya gelmiştir ki Allahrasulü onlara içinde bulunduklan günü sormuş, yaşadıklan yeri sormuş, tam olarak bildikleri halde cevap vermek¬ten çekinmişler "Allah ve Rasul’ü daha iyi bilir” demekten başka bir şey deme¬mişlerdir. Söylediklerinin Allah ve Rasul'ünün huzurunda ileri giden bir söz olma¬sından korkarak "Allah ve Rasul'ü daha iyi bilir” karşılığını vermişlerdir.

"Allah'tan korkun. Muhakkak ki Allah işitendir, bilendir” Yani eğer Allah ve Peygamberini önemsemeyip kendi kendine hüküm verir ve rasgele görüşlerinizi, Allah'ın ve Peygamberinin emirlerinin üstünde tutarsanız, bütün sözlerinizi du¬yan ve niyetlerinizi bilen Allah'la karşılaşacaksınız. 

Bundan sonra yüce Allah Peygambe're (sav) hürmet ve tazim göstermenin gerekli olduğunu müminlere göstermek üzere şöyle buyurdu:

"Ey iman edenler! Seslerinizi Peygamber'in sesinden yüksek çıkarmayın. Birbi¬rinize bağırdığınız gibi Peygambere yüksek sesle bağırmayın ki, farkına varmadan amelleriniz boşa gitmesin."

Buhari'de zikri geçen bir rivayette Hz Ebubekir (ra) ile Hz Ömer (ra) arasın¬da yüksek sesli bir tartışma olur. Bu ayet inince Hz Ömer (ra), Hz Peygamber'in (sav) sözünü iyi anlamak isteğinin dışında bir süre için bir şey konuşmadı. Hz Ebu¬bekir (ra) da, "Ey Allah'ın rasulü, Allah'a yemin ederim ki seninle ancak fısıltıyla ko¬nuşacağım" dediği rivayet edilir.

Ibn-i kesir de bu ayetle ilgili şöyle bir rivayet vardın Sahabeden Sabit Ibn-i Kays (ra) yüksek sesle konuşan birisiydi. Bu ayet inince dedi ki: "Allah’ın rasulünün hu¬zurunda sesini yükselten benim. Ben cehennemliğim. Amelim boşa gitti." Sabit (ra) üzgün bir şekilde evine kapandı. Rasulullah (sav), onu araştırdı. Kavminden birkaç kişi gidip ona: "Rasulullah (sav) seni anyor. Neyin var." dediler. Sabit (ra) : "Peygamberin sesinden daha yüksek konuşan benim. Amelim boşa gitti. Ben ce¬hennemliğim." dedi. O şahıslar bunun üzerine Peygamber (sav) e gelip. O'nun söylediklerini haber verdiler. Hz Peygamber (sav): "Hayır, o cennetliktir." buyur¬du. Bir rivayette de Rasulullah (sav), Sabite (ra): "Sen övülmüş biri olarak yaşa¬maya, şehid olarak ölmeye, cennete girmeye razı olur musun? dedi. O da: "Allah ve Ralünün müjdesine razı oldum. Asla, Rasulullah'a (sav) karşı onun sesinden da¬ha yüksek sesle konuşmayacağım" dedi.

İşte o korkunç tahzire ve o tatlı seslenişe kapılan kalpler böyle titremişler ve farkına varmadan amellerinin yok olmasından korkarak Rasulullah'ın huzurunda böyle edepli bir tavn takınmışlardır.

Peygamber Efendimize (sav) yapılan bir saygısızlık kişinin ömrü boyunca yap¬tığı amelleri zayi edecek kadar büyük bir günahtır. Çünkü Hz Peygambere (sav) gösterilecek hürmet, O'nu peygamber olarak gönderen Allah'a hürmet etmek, yi¬ne O'na hürmette kusur etmek Allah'a hürmette kusur etmek demektir.

Her ne kadar ayetlerde Hz Peygamber (sav)’in devrinde bulunan insan pey¬gamberle nasıl konuşacaklan öğretilmişse de daha sonra gelen insanlara da Hz. Peygamberin mübarek adı anılınca veya onun bir buyruğu anlatıldığında, yahut ha¬disleri okunduğunda aynı edebi göstermelidir. Kaldı ki ayetleri hadisleri hiçbir il¬me ve bilgiye dayanmadan kendi keyfi arzulanyla yorumlayıp aslında kendi görüş- 

lerine delil aramaya kalkışanlar hepten bu edebi tavnn dışında kalırlar.

Aynca bu ayette imalı olarak insanlann kendilerinden büyük kişilerle konuşur¬ken nasıl hareket etmeleri gerektiği de açıklanmaktadır. Bir kişinin hürmete layık alim ve öncü zatlann önünde kendi arkadaşlan veya sıradan insanlara davrandığı gibi davranmaması gerekir.

"Seslerini Peygamberin yanında kısanlar, muhakkak Allah’ın gönüllerini takva için imtihan ettiği kimselerdir. Mağfiret ve büyük mükafat onlanndır."

Burada sesi yükseltmekten kasıt hafife alır tarzda dalga geçerek sesi yükselt¬mek değildir. Zira bu küfürdür. Ancak bunun maksadı kendi aramızda birbirimi¬ze karşı kullandığımız normal konuşma üslubu gibi bir hitaptır.

Şüphesiz takva büyük bir lütuftur. Allah (cc) onu. imtihandan geçirdiği seçkin kalplere lütfeder. Takvaya hazır olmayan kalplere vermez. Rasulullah'ın huzurun¬da seslerini kısanlan Allah (cc), denemiş ve bu lütfa layık olduklarını görmüştür. Böylece Hz. Peygambere (sav) sevgi ve saygı duymaktan yoksun bir kalbin tak¬vadan da yoksun olduğu anlaşılmaktadır.

Bilahare ayeti kerime Temim Kabilesinin elçisinin Rasulullah'ın (sav) yanına geldiklerinde (hicretin 9. yılında ki bu yıla elçiler yılı adı verilir) vukuu bulan bir hadiseye işaret buyurmaktadır. O yıla elçiler yılı denmesinin sebebi, Mekke'nin fethinden sonra civar kabilelerin elçiler yollayarak İslam'a girmeleridir. Bedeviler çölde yaşadıklanndan Peygamberin eşlerinin odalannın arkasından Peygamberi- miz'e (sav) bağırarak "Ey Muhammed, buraya ger diye çağırıyorlardı. Rasulullah (sav), bu durumdan memnun olmayıp müteessir olmuştur. Bunun üzerine Hak Teala’nın şu mübarek kavli nazil oldu:

"Sana hücrelerin ötesinden seslenenlerin çoğunun akıllan ermez. Eğer onlar, sen yanlanna çıkıncaya kadar sabretselerdi kendileri için elbette daha hayırlı olur¬du. Allah gafurdur, rahimdir."

g» Hz Peygamberin sohbetinde terbiye almış zatlar, Hz Peygamberin (sav) gün-

■8 lük programına göre hareket ederlerdi. Çünkü onlar Peygamberin (sav) İslam daveti yolunda oldukça yoğun bir hayat sürdürdüğünün ve bu yoğunluğun çok p yorucu olması nedeniyle, onunda dinlenmeye ihtiyacı olacağının bilincindeydiler. e Bu bakımdan, o kimseler Hz Peygamber ile görüşmeye geldiklerinde dışanda

S beklerler, acil bir mesele olmadığı müddetçe onu rahatsız etmezlerdi. Ancak 

bedevi Araplar böyle bir görüşmeye geldiklerinde, davet ve halkı ıslah ile uğraşan Rasulün dinlenmeye ihtiyacı olup olmadığını düşünmeksizin sürekli kendileriyle il¬gilenmesini ister ve gece gündüz demeden onu rahatsız ederlerdi.

Hz Peygamber (sav) bu tür davranışlardan müthiş derecede rahatsız olması¬na rağmen, halim tabiatı dolayısıyla bir şey diyemiyordu. Fakat en sonunda Allah Teala müdahale edip, Hz. Peygamber (sav) e gelene kadar kendisini dışanda bek¬lemelerini emrederek bu kaba hareketleri konusunda o kimselere yol göstermiş¬tir.

Kaynakça:

1. Kur’an Mesajı- Muhammed Esed

2. Fi Zilal’il Kur’an - Prof. Seyit Kutup

3. Hak Dini Kur’an Dili - M. Hamdı Yazır

4. Safvet’üt Tefasİr- M. Ali Es-Sabuni

5. Dirasat Fi-Tefsir - Mahmut Lütfi M. Cad.

Copyright 2018 © RAHLE DERGİSİ